27 Ocak 2011 Perşembe

hıncal uluç

o. henrynin the gift of the magi hikayesiyle, pek çokları gibi beni de tanıştıran insandır, bundan on sene kadar evvel. eve alınan gazete değişene kadar da köşesini takip ettim.

uzun yıllardır hıncal uluça ait bir yazı okumuyorum. pek övdüğü tavuk suyuna çorba kitaplarından artık nefret ettiğimi fark etmemden sonra oldu bu, ama beraberinde değil. şimdilerde, sadece "hıncal uluç diye bir yazar okurdum" derim, yazıları pek denk gelmez. zaman zaman sözlükte bir hıncal uluç yazısı ya da yorumu üzerine bir şeyler yazılır, yazılanlardan mevzuyu inceler bırakırım.

hıncal uluçun sabah gazetesindeki son yazısı üzerine yazılan entry dikkatimi çekti ve gazetenin internet sayfasından ilgili yazıyı okudum.

hıncal uluç epey narsist bir insandı diye hatırlıyorum. bu tabi ki kötü bir şey değildir, hatta her insan narsist olmalıdır, herkes bir miktar narsisttir zaten. bu saygı duyulacak bir şey. yazısı üzerine yorum yapmadan önce bunu belirtmek istedim, birazdan tekrar değineceğim.

...

yazısında, hıncal uluçun bu siteyi, doğru dürüst yerlerde yazma imkanı olmayan, yasal yerlerde yazacak cesareti olmayan insanların tatmin mekanı olarak değerlendirmesi yanlış bir düşünce. neden yanlış bir düşünce?

sözlüğün fanatiği ya da hıncal uluç antisempatizanlarının bayrak sallayanı değilim, taraf tutuyor denmesin.

belki de tamamımız doğru dürüst yerlerde yazma imkanına sahip değiliz-ki burada doğru dürüst yer olarak bir gazete, dergi, kitap vs kastedilmiş. hıncal uluçun kastettiği şey, "bu tür yerlerde yazamayan insanlar kendilerini sözlük, forum gibi yerlerde mastürbasyon yaparak tatmin etmektedir". yasal yerlerde yazma cesareti ise daha başka bir şey, yasal yer olarak kastedilen nedir tam olarak anlamadım. burası da hukuka uyan bir mekan, ben birisine hakaret edemem, küçük düşüremem. gülben ergen ve mustafa erdoğan, başlıklarında yazılanları sildirmek için sözlüğe dava açmışlar. mesela ece erken başlığı temizlenmişti.

bu şekilde hukuki yollarla hakkınızı arayabildiğiniz yerler yasal platformlardır, haklının haksızın ayrılabildiği ve devletin mahkemesine göre haklıya hakkının verilebildiği yerlerdir.

insanlar, sosyal yaşantılarında sürekli fikir alışverişinde bulunurlar, bir şeyler üzerine görüşlerini beyan ederler. tatminden kasıt bu ise, her insan kendini imkanları dahilinde kendini tatmin etmektedir. sezen hayranlığımı kendi içimde tutamam, bir insanım ben, bu hayranlığımı paylaşmak isterim. arkadaşlarıma gider "sezen aksu şarkıları gibisi yok" derim. imkanım varsa sezen aksu fan sitelerinde "sezen aksu şarkıları gibisi yok" diye yazı yazarım. kendisini tanıyorsam ve konuşma şerefine erişebiliyorsam "sezen hanım, sizin şarkılarınız gibisi yok" derim. eğer bir gazetede köşem varsa oraya "sezen aksu şarkıları gibisi yok" diye bir yazı yazabilirim. böylece her insanın hakkı olduğu şekilde fikrimi diğer insanlarla paylaşabilirim.

birisine hayranlık belirtmek, beğenmediğini söylemekten daha fazla cesaret gerektirmez, olumsuz bir şey söylemek daha zordur. belki de ben, sezen aksuyu tanıyor olsaydım "sezen hanım, şarkılarınız çok bayık, çok monoton" diyemezdim. ama daha samimi yerlerde fikrimi paylaşabilirdim; arkadaşlarıma sezen aksu şarkılarını beğenmediğimi söyleyebilirdim. farkettiğiniz gibi, daha özgür bir platformda daha gerçek, daha doğru bir şekilde düşüncelerimizi söyleyebiliyoruz.

ekşi sözlük, birisine hakaret etmeden düşüncelerinizi paylaşabileceğiniz bir sitedir. ben birisine küfredemem, ondan nefret etsem de bu derece bir özgürlük haklı olarak hukuki yollarla kısıtlanmıştır. hakaret içermeden birisi için fikrimi belirtebilirim. gülben ergen başlığının şu andaki ilk entrysinde "igrenc bir gulusu olan bi sarkici." yazıyor. neden, çünkü yazarı, onun gülüşünün iğrenç olduğunu düşünüyor ve bunu beyan ediyor. çevresindeki insanlara "gülben ergenin gülüşü iğrenç" dediği gibi burada da bunu yazabiliyor. özgür, çünkü birisinin gülüşünün iğrenç olduğunu düşünmek ve belirtmek suç değil. bunu belirtiyor ve tatmin oluyor, "sezen aksu şarkıları gibisi yok" diyen bir insanın beğenisini sunuşu gibi o da memnuniyetsizliğini sunmuş oluyor.

şimdi narsisizme geri dönelim. kendini beğenen insan kendine söz ettirmez. kendisine yapılan eleştiriler hoşuna gitmediği takdirde eleştiren insanı sevmez. bir yazarın yazılarını, müzisyenin şarkılarını, yönetmenin filmlerini beğenmezseniz ve bunu belirtirseniz, alçakgönüllülükle karşılamayacaktır. (ben de bunu savunurum ama bu ayrı bir mesele) hıncal uluç, yazılarının ardından okurlarından gelen maillerde, beğenileri hoşnutsuzluk belirten maillerden daha çok sever elbette. ancak, beğeni sayısı azalırsa, diğer mailler daha fazla olursa, kişisel ego tatmin seviyesinin altına iner, sinirlenmeye başlar, beğenilmediğini düşünür, kendisini beğenmeyenleri haksız bulur çünkü o mükemmeldir, beğenilmesi gerekir, beğenmeyenler zevksizdir, hemzemindir...böyle düşünebilir mesela.

gülben ergen, kendi gülüşünü seviyorsa, "gülüşü iğrenç bir şarkıcı" denilmesinden hoşlanmaz. ama bu bir düşüncedir, kendisi hıncal uluçun tavsiye ettiği gibi bu siteyi açmadıkça, yazılanlara bakmadıkça bu fikri görmezden gelebilecektir. ama bu, gülüşünün iğrenç olduğunu düşünen insanların varlığını yok etmez.

olumsuz fikirlere katlanamayan insanlar sansüre gider. hakkında yazılanları okumaması, kendine uygulayabileceği bir sansürdür. bunu yapabilecek kadar iradesi yoksa ya da böylesi olumsuz bir fikri kaldıramayacak birisi ise, hoşuna gitmeyenlerin kaynağını yok etmeye çalışacaktır. hıncal uluç "artık hakkımda yazılanları okumuyorum" diyebilir. muhtemelen okumuyor olabilir. ancak hakkında olumsuz düşünüldüğünü bildiği için bunları okumuyordur, o yazıları okumak egosuna zarar veriyordur. bu sebeple "o insanlar yok, o yazılar yok" psikolojisine bürünmüştür.

en azından, hoşuna gitmeyen şeyleri duymazdan gelebilme yetisine sahiptir, her ne kadar "sözlüğü muhattap olarak almıyorum, siz aşağı seviyede varlıklarsınız" moduna girip kendini daha da kandırmaya, egosunu daha da sağlamlaştırmaya uğraşsa bile buradaki yazarlar gene fikirlerini yazıyorlar. hıncal uluç "istediklerini yazsınlar ben umursamıyorum" dediği gibi, biz de "hıncal uluç ister okusun ister okumasın" diyip yorum yapıyoruz. neticede biz hıncal uluçun karizması zedelensin, özgüveni sarsılsın diye yazmıyoruz, içimizden geçeni yazıyoruz. hıncal uluç okumuyorsa, ibrahim üzülmez de okumuyor, george w bush da okumuyor, angelina jolie de okumuyor. ama biz bu insanlar hakkında gene de bir şeyler yazıyoruz.

hıncal uluçun "bırakın etsinler" lafı, annesinin pembe kazak aldığı bir çocuğun annesinin tepkisine benziyor. çocuk pembe kazağından utandığı, arkadaşları onunla dalga geçtiği zaman, annesi "sen umursama onların dediklerini" der. çocuk da pembe kazağını giyip sokağa çıkar. arkadaşları onun pembe kazağı ile hep dalga geçecektir, çünkü çocuk pembe kazağı ile iğrenç görünmektedir. çocuğun annesi sokağa çıkıp, tüm mahallenin çocuklarının duyacağı şekilde "hahayt, sen umursama onları, bak ben de umursamıyorum" derse bu çok komik kaçar. keşke hıncal uluç, gülben ergen ve mustafa erdoğanla konuşurken, sadece onlara "ben umursamıyorum, siz de umursamayın" diyecek biri olsaydı da böyle saçma bir durum olmasaydı. mahallenin çocukları bu sefer hem çocukla, hem de onun hafif çatlak annesiyle dalga geçmeye başlayacaktır çünkü.

hıncal uluçun, kendisini tatmin edecek sayıda goygoycu sahibi olduğunu tahmin ediyorum. düşünebilen her insanın kafasında şöyle bir düşünce olur, "ya karşı taraf haklıysa" . bu istenmeyen fikri güçlendirecek şeylerin başında da, muhattap dışındakilerin karşınızdaki insanı onaylamasıdır. hıncal uluç bu düşünceyi kafasından silebilmek için "bu tatminci korkak insanları görmezden geliyorum, onların sevenlerini de görmezden geliyorum, bu platformu destekleyebilecek herkesi görmezden geliyorum" oyunu oynayabilir. kendi fikridir, kendince haklıdır haksızdır. ama bu yazısının ardından kendisine gelecek her beğeni mailinden sonra, kendi şakşakçıları da olduğunu fark etmelidir. egosunu güçlendiren her beğeniye ne kadar ilgi ve saygı duyabiliyorsa, beğenmeyenlere de, karşı tarafın fikrini destekleyebileceklere de aynı şeyleri duyabilmelidir. yoksa objektif olamaz, objektif olamazsa da kendi goygoycuları, kemik okur kitlesi dışında kimse onu okumaz.

kendisi kendi dünyasında yaşıyor olabilir, gözü sadece hayranlarını, beğenileri görüyor olabilir. ekşi sözlük kendi dünyasında değildir, bünyesinde her görüşten binlerce insan barındırır, çok sayıda görüş, zıt görüş, iki görüşün arası vs. belirtilir. beğenenler çıkar, beğenmeyenler çıkar. hınçal uluçun bir yazısı kendisini anlatabilir ama bir entry ekşi sözlüğü anlatamaz. ekşi sözlük kaka, ekşi sözlük yılansı fare çocukların mekanı demek için acaba kaç bin yazardan kaç yüz bin entry okumak gerekir? bir insanın fikri umursanmayabilir, peki yüzlerce binlerce kişinin fikri nasıl görmezden gelinebilir, bunu görmezden gelmek için nasıl bir kişilik gereklidir?

bu yazıda "hıncal uluça ne geçirmişim be" demeyeceğim. zira öyle bir amacım yok. bir köşe yazarı yazı yazarak, bir meslektaşına ya da köşe sahibi olmayan birine, bir sözlüğe "off ne geçirmişim be" diyebilir, tatmin olabilir. ben arkadaşlarımın yanında "gülben ergenin gülüşü iğrenç" dediğimde nasıl ki kimseye bir şey geçirdiğimi düşünmüyorsam, burada da böyle düşünmem, özgürce fikrimi söylerim.

bu yazı, ekşi sözlükteki binlerce yazardan birinin görüşüdür. nickimin arkasına saklanmıyorum, hıncal uluç bu yazıyı okursa ya da bir şekilde eşi dostu kendisine okutursa, kendisi de karşı fikrini beyan etmek isterse, bana bir şekilde ulaşabileceğini biliyorum. izmire geldiği bir gün beni arayabilir, bir çayımı içerken aslında kötü niyetli olmadığını, sadece çok sevdiği iki insan için düşünülenlere üzüldüğünü, onlara destek olmak için umursamıyor gözüktüğünü, sahip olduğu karakterin çok eskide yaşadığı travmaların sonucu olduğunu söyleyebilir. anlayışla karşılarım, ben de yazısını çok haksız bulup kendisine kızdığımdan bu entryyi yazdığımı söyler gönlünü alırım. arada sezenin konserine falan gideriz beraber, protokolde konser dinlerim. en sonunda da "ekşi sözlükteki insanları yanlış tanımışım, onların da düşüncelerine eleştirilerine önem vermek lazım, çoğu üniversite gençliğinden olan bu platformun görüşleri çok değerli" diyebilir.

bu bir hayal tabi, hıncal uluç kendisine "güzel top oynayamıyorsun, pantolonun çok komik, berber saçını çok dandik kesmiş" dendiği zaman eliyle hızla göğsüne vurarak "baa aa aa aa a a, duymuyorum kii duymuyorum kii" diyen çocuktur, istediğini duyar, işine gelmeyeni duymaz.

bir şekilde, sevenleri ona "tebrik ederiz, ekşi sözlüğe bir paragrafçık laf sokmuşsunuz, arkanızdan sayfalarca yazı yazmışlar" derse, hıncal uluç "off, ne geçirmişim ekşi sözlüğe" diyecektir. olabilir, kişisel tatminidir.

...

edit: silinme, sildirtme diye bir vaka söz konusu değilmiş. hıncal uluç, kardeşleri olan gülben ergen ve mustafa erdoğanla bunu oturup konuşmadan, sağdan soldan duyduklarının üzerine yazı yazmış. ben de diyorum "gülben ergen başlığında silinen bir şey yok, sımsıkı, taş gibi, sımsıkı, taş gibi, dimdik, dimdik. allaalla". hıncal uluç yazısının ardından iki kere olayın gerçek mi hayal mi olduğunu düşünmek gerekiyormuş.
http://www.kardesinisec.com/

1 yorum:

  1. Where to play baccarat in Dublin - Worrione
    Baccarat 바카라 tables 1xbet korean have become a popular casino at 온카지노 the Dublin area. Baccarat table tables are being developed around the country. In the

    YanıtlaSil