öncelikle, hayranlık mağlup olmuş kıskançlıktır demiş peyami safa, bunu belirtelim.
saygı nedir, neden duyulur konusu hakkında diyebileceklerimiz basit. insan, kendisinden güçlü, büyük, yetenekli ve benzeri insanlara saygı duyar. annemize, babamıza, öğretmenimize, patronumuza, yaşça büyük insanlara isteyerek veya istemeyerek saygı duyarız. misal, bizi okuttuğu, büyüttüğü için babamıza kendimizi ister istemez borçlu hisederiz ve saygı duyarız, toplumsal kurallar zaten saygıyı bu noktada zorunlu kılmıştır. bu toplumsal kurallar, otobüsteki yaşlı insanlara da saygı duymamızı zorunlu kılar, onların bizim üzerimizde hiç bir emeği olmamasına rağmen onlara yapılacak bir saygısızlık hoş karşılanmayacaktır. patronumuz bize maaş verdiği için ondan korkarız ve saygısızlık yapmaktan kaçınırız, çünkü biliyoruz ki onun bizi kovabilme gibi bir gücü var.
bizimle muadil sayılabilecek bir insanı ele alalım. ben hala baba parasıyla yaşayan biriyken benimle yaşıt birisi çalışmak zorunda kalmış ve gocunmadan ailesinin geçimini sağlıyor. saygıyı hak ediyor mu? bencilce davranmaması, fedakar oluşu vs. erdem sayılan nitelikleri yüzünden, diğer insanlarca saygıya layık görülür. insanlar, bu erdemleri saygı duyulacak üst meziyetler olarak kabul etmiştir. yani, bu insan, benden bu meziyetleri sayesinde üstün sayılmaktadır. belki şartlar öyle gerektirmeseydi, benim gibi baba parası yiyen umursamaz vurdumduymaz bir şahıs olacak bu insan, edinmiş olduğu erdemleri sayesinde toplum için değerli bir şahıstır. kimse doğuştan erdemli değildir ama erdemler nasıl kazanılır ya da çevresel faktörlerce bünyeye aşılanır, bu apayrı bir mevzu.
doğuştan saygıyı hak eden insanlar sanatçılar, dahiler gibi insanlardır. bu insanlarda, bizde olmayan ve sonradan da edinilemeyecek nitelikler mevcut olup, bu kişiler diğer insanlarda ne kadar hayranlık uyandırabiliyorlarsa o kadar saygı görürler. bu hayranlık ve hitap etme olayı, kişiden kişiye değişmektedir, şöyle ki; anneanneme televizyonda stephen hawking i gösterip de "bak adam hasta, sakat ama koskoca bilimadamı olmuş" dediğimde anneannem ağlamaya başlayabiliyor. çünkü, stephen hawking onun gözünde, dezavantajlı olduğu halde azmi sayesinde bir yerlere gelebilmiş bir insandır, anneannem ona azminden dolayı saygı duymaktadır. ama benim gözümde o bir dahidir. dehası ile, insanlığa, bilime ne kadar hizmet etmişse o kadar saygıyı hak etmektedir.
adolf hitler, insanlık tarihinin yüz karası olsa bile, kurduğu sistemi işletişi ile, savaş planları ile, yani üstün zekası ile hayranlık uyandırır. ben bir yahudi olsaydım, atalarımdan onlarcasını katleden bu adama herhangi bir hayranlık ya da saygı duymam söz konusu olamazdı. bu noktada, benim saygı duymamı engelleyecek faktörler mevcut olacaktı, erdemli bir insan olmadığı ve insanlığa, insanlara zarar vermesinden dolayı ondan sadece nefret edecektim. üçüncü bir kişi gözü ile baktığımda ise, tiksinti uyandıran karakterinin gölgesinde bir deha pırıltısını seçebiliyorum.
sanatçılar, günümüzde, eski zamanlardan çok daha fazla göz önünde bulunmaktadırlar. medya sayesinde sadece sanatları ile değil de yaşantıları ile de biliniyorlar. insanlar, onları yaşantıları ile yargılayabiliyorlar. anneannem, bülent ersoyu sevmez, çünkü o toplumca zor kabul görecek bir insandı ve sonrasında da cinsiyetini değiştirdi. anneannem bunu hoş görmemektedir. bülent ersoy dünyanın en iyi şarkısını yapıp söylese gene anneannemden takdir alamayacaktır.
sanatçının topluma örnek olması konusu aslında saçmadır. toplum, örnek gösterip "buna benzeyin, toplumdan saygı sevgi görün" insanları sever. toplum gözünde saygı kazanmayı umursamayan insanlar, istenen erdemli davranışları uygulamak için kendilerini kasmazlar. gerçi onlar da, günümüzde var olan özgürlükçü insanların gözünde itibar kazanmaktadır. misal, evlilik dışı çocuk sahibi olan bir kadın, eskilerin gözünde orospu damgası yiyorken, yenilerde "helal olsun, cesur, özgür kadın" diye hayranlık uyandırabilmektedir.
sanatçı; sanat dallarından birisi ile uğraşan insandır. zeki müren de, ajdar anık da sanatçıdır bu bağlamda. ancak ajdar anık, halka hitap edemediği için saygı görmemektedir. çünkü müzik yeteneği yoktur. yani saygıyı, yetenek doğurmaktadır. ahmet kaya sanatıyla saygı görmektedir, ancak sanatının yanında ideolojik nedenlerle bazı kesimlerde nefret uyandırmaktadır. kişiyi ya sanatçı, ya da insan olarak ele almak gerekir. insan olarak ele aldığımızda her şeyiyle tartmak gerekirken, sanatçı olarak baktığımızda sadece resmiyle, müziğiyle, oyunculuğuyla, kalemiyle vs değerlendirmeliyiz.
toplum sanatçıları sever, çünkü bu sanatçılar halk için sanat yapmaktadırlar. toplum, sanatı için değerlendirirken onu aslında birey olarak algılamamaktadır, sanatçı bu noktada toplumun üzerinde bir yerlerdedir, deniz seki kokain kullansa bile toplum için kokain kullanan sıradan birinden farklı olmaktadır. franz kafka hayatta iken toplum tarafından fark dahi edilmemiş iken, ölümünden sonra eserlerinin insanlığa sunulması ile saygı duyulan büyük yazarlar sınıfına girmiştir. toplumun saygı duymasındaki kıstas olan hitap olayı, bu büyük edebiyatçının, eserlerinin yayınlanmayıp da yakılması halinde yok olup unutulmasına sebep olacaktı. sanatçı, sanat yaptığı kadar değil de sanatı halka sunabildiği kadar sanatçı olup saygı görmektedir.
günümüzün sanatında, halka, özellikle de genç kesime kolaylıkla inebilme kolaylığı sayesinde, gerçek sanatçı denebilecek insanlar gölgede kalabilirken sanatsal yeteneği olmayan ancak sadece hitap etme ve cazip gelme yüzünden abuk sabuk diyebileceğim insanlar sanatçı kimliği taşımaktadır. en kolay icra edilen müzik türü olan pop müzikte, onlarca şarkıcı varken, türk halkına hitap etmeyen metal, caz vs müzik türleri için bunu söyleyemeyiz. sabah programlarında sahte sarışın şarkıcılar ekranları şenlendirebiliyorken, kazancı bedih sobadan zehirlenebilmekte, yavuz çetin intihar edebilmektedir.
şimdi düşünelim, müziğini sevmediğim bu popçu kardeşlerimizin haksız saygı gördüklerini düşünmem, onların bana hitap edemiyor oluşundandır. yani bir seda sayan, milyonlarca ev hanımı tarafından sevilmekteyken, benim sokakta görsem ilgimi çekmeyecek biri oluşu sadece sanatını sevmediğimdendir. sanatını sevmediğimiz sanatçılara saygı duyma zorunluluğumuz yoktur. saniyede zilyon tane nota basabilen bir rock gitaristi, ev hanımlarınca saygı göreceğini düşünmemelidir. barış akarsu temiz kibar bir çocuk olduğu ve trafik kazasıyla ölümü pek çok insanca haksız bir ölüm olduğu düşünüldüğü için saygı görmüştür. overdosedan giden jim morrisonun türkiyede ölümüyle saygı uyandırmış olduğunu düşünmüyorum. ama müziği ile bir kesim için tanrıdır. bir popçu bir kesimce popüler sanatçı ilan edildiği vakit tüm türkiye tarafından sevildiğini sanmamalıdır. bir sezen aksu, fikret kızılok gibi kalıcı ve güçlü saygı görebilmen için öncelikle pek çok kişiye hitap edebilmen gereklidir ve iki kıytırık şarkınla bu imkansızdır. türkiyede bir kaç popüler olmuş tiyatro oyuncusu dışında saygı gören olmamasının sebebi, türk halkının tiyatrodan uzak olmasıdır. popüler olan tiyatrocular da dizilerde oynamasa varlıklarından bihaber olacaktık muhtemelen.
insan kendini düşünür, ve haklıdır. örnek bu ya, gece sokakta cem yılmazı bir kaç kişi kıstırmış dövüyor olsun, hemen gidip kurtarmaya çalışırım. çünkü, bu adamın komedyen olduğunu, beni güldürdüğünü düşünürüm, bu insanlar cem yılmazı değil de herhangi birini dövüyor olsaydı müdahale edeceğimi sanmıyorum. ama benim aldığım zevke, beni güldüren esprilere, bana hitap eden kişiye zarar gelmesini istemem, cem yılmaza dalanların ağzını kırar sonra da "siktirin gidin bir daha görmeyim sizi buralarda" derim. sonra cem yılmazı bir çorbacıya götürürüm, "bir şeyin var mı abi" derim. beklerim iki espri yapsın da beni güldürsün. öyle işte. bana antrikotlar paketleyen şen kasabı dövdüklerini görsem ona da müdahale etmek isterim. bana tekrar antrikotlar paketleyebilsin diye. ama hitapları farklıdır, ben antrikotu başka kasaptan da alırım ama cem yılmaz giderse muadilinin olmadığını düşünürüm. kafamda kurduğum bu değer tartısına bakarım ve şen kasabı dövüyorlarsa ve kalabalıklarsa belki de karışmam sadece polisi ararım. ama cem yılmazı dövüyorlarsa gaza gelir adamların anasını skerim, o derece severim çünkü kendisini.
toplumda saygı da katlanarak artar. mahallede "şen kasabı dövüyorlar, yetişin" diye bağırsam on kişi koşsa, "cem yılmazı dövüyorlar" diye bağırsam gene on kişi koşar. ama türkiyenin başka her hangi bir yerinde şen kasap, önlüğüyle satırıyla gezerken bir saygı görmez. cem yılmazın çevresi kuşatılır, yürüyemez adam, topluma mal olma, muteberlik budur.
devlet bir ara, saygıyı en çok hak eden sanatçıları, yani topluma mal olmuş sanatçıları "devlet sanatçısı" ünvanıyla ödüllendirmişti. bir otoritenin gözüyle, gerçek sanatçı ile sıradan sanatçı arasındaki fark ortaya konmuştu. belki demek istediklerim daha iyi anlaşılmıştır. topluma en çok hitap etmiş sanatçılar devlet tarafından bile saygı görmektedir. toplum anlayışı içinde, yaşlı insanlar gibi sanatçılar da saygı görmesi istenen insanlar arasına sokulmaktadır. bu kötü bir şey değildir. nejat uygurun esprilerini sevmeyebilirsiniz ama tiyatro sanatına harcadığı senelerle, emekle bu insan toplum kuralları içinde saygıyı hak eden bir insandır.
bugün polat alemdarı canlandıran oyuncu, boktan oyunculuğuyla bir filminin galasında babalar gibi itibar görürken, kurtlar vadisinde öldürülen insan sayısı kadar oyunda oynamış gazanfer özcan hayvani bir borç ile vefat ediyorsa, "sokayım bu ülkenin sanat anlayışına" demek de en temel hakkımızdır. her insan için olması gereken diye bir tanım vardır, bence olması gereken bu değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder