nasıl geldiği belli değil.
doğa kadar hızlı uyanamamaktan kaynaklanıyor bu. biz şehir insanları, betonlarımızın arasından fışkırıveren zerzevatı görünce allak bullak oluyoruz. bulutlar az seyreldi mi, güneş biraz yüzünü gösterdi mi dengemiz bozuluyor. ruhen ayıyız, bizim hesabımızda uzun geceler devam edecek ve biz bir şeyleri görmemize gerek kalmadan karanlıkta hareketsizce kış uykusunu sürdüreceğiz.
sigaranın bizden çaldığı her nefesi soğuk havaya salarken, günün tamamının ancak gün batımı aydınlığında geçtiği soluk hayatımızın boşluğuna baka baka cansızlığa, durağanlığa, adeta ağır ağır ölmeye alışıyoruz. sonra bir gün geliyor, montun elinde gezmeye başlıyorsun. saati şaşmış akşamsefası gibi oluyoruz ister istemez, "açacak mıydım kapanacak mıydım" şaşkınlığı ile elimiz ayağımız dolaşıyor. bir şeyler akıp gidiyor, tam olarak kendimizi kaptıramıyoruz.
doğa insanı beklemiyor. her gün izlediğin yağmur, paçandan akan çamur toprağa doluyor. yavaş gözükse de hızlıca günler dönüyor. atkılarına sarılmış şehir çocukları, doğadan kopuk bizler bunu görmüyoruz bile. bahar geliyor, üzerinde bir mahmurluk bile yok, çok çok bir kaç yağmur daha yağacak. sen dımdızlak kalakalıyorsun o zaman işte, uyanamıyorsun bir türlü, gözlerin yumuk yumuk. değişime anlam vermek hiç bir canlının yapabileceği bir şey değil, ancak ona ayak uydurabilenler hayatta kalıyor. sike sike ayak uydurmamız gerekiyor bizim de, gerinmemiz, bir kahve alarak ayılmamız gerekiyor.
börtüsü böceği uyanıyor. aceleci ağaçlar çiçek açıyor. yeşil eriklerin eli kulağındaymış. çocuk gibi sevinmek istiyorum ama şu anda yapamıyorum. üzerime ayların sisi inmiş, güneşi boğuyor. acayip bir şey, kapalı yerlerden çıkmam lazım, biliyorum, dışarıda artık yağmur yağmıyor ama hala üşüyor gibiyim. tam hastalık havası diyor montumu bırakamıyorum. terliyorum altında, güneş alnıma vuruyor. bu kadar hızlı mı tepeye geliyor artık güneş?
alışıyoruz, buna da alışıyoruz elbette. sonra gün geliyor, dokunduğumuz yapraklar çıtır çıtır dağılıyor elimizde ve bu sefer de doğa ölürken biz ölüşüne anlam veremiyoruz. sanki hep canlı kalacakmış gibi geliyor, kuşlar susmayacakmış gibi geliyor. o anda da hava kapanıyor, yağmur bilhassa o kuşların üzerine yağıyor ki doğa sessizliğine kavuşabilsin. o sessizliğin içinde renk arıyoruz ondan sonra.
ona da alışıyoruz buna da alışıyoruz. zamanla tabi. ama bu döngü neden sürekli yaşanıyor anlamıyoruz. doğanın kanunu var, ayak uyduruyoruz hepsi bu. her geçişte biraz soğuk algınlığı bedenimizi, ucundan accık depresyon da ruhumuzu vuruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder