9 Ekim 2010 Cumartesi

hayatının geri kalanı

hedonizmin bayrak sallayıcılarınca pek sevilen bir kalıp olan "hayatının geri kalanı" cümlesi, kişiyi bir noktaya kadar hayatı sorgulamaya iten dondurmasız bir külah gibidir.

şöyle izah edelim. kişi hayatının geri kalanını düşünerek bir şeyler yapar. hayatının kalanında iyi bir yaşam sürmek için okur mesela. bir işe girer ve para biriktirir, primlerini öder vesaire.

hayatının geri kalanını bu şekilde hesaplamayı reddeden son kavim olan altmışların çiçek çocukları, overdose alarak birer birer zevk ü sefa eşliğinde tarihten silindiği için, kafası çalışan modern insan hayatın geri kalanının önemli olduğunu, anlık zevklerle amı götü dağıtmamak gerektiğini bilir, akıllıca işler yapar.

mesela ben ne yapıyorum, yarın finalim olmasına rağmen malak gibi sözlük okuyorum. aferin bana.
beni siktiredin şimdi.

hayatımın geri kalanı var, yok diyen insan kendini kandırıyodur. bugün sıçana kadar arkadaşlarınla içerek eğlenebilirsin. ama yarın başın ağrır, arkadaşının ortası göçük kanepesinde yattığın için götün başın tutulur. sen bunu bilerek içiyorsan on numara adamsın işte, çünkü hayatının kalanının da var olduğunu, sadece bu anda yaşayan, şimdiki zamana çekimli bir fiil olmadığını bilecek kadar erdem sahibisin demektir.

yok eğer "dünyaya ne için geldim ben", "çalış çalış nereye kadar", "anı yaşayacaksın hacı" diyorsanız, yarın bir şeyler kıçınızı tırmaladığında da dövünmeyi hak etmiyorsunuz demektir. hayatının geri kalanında beş dakikalık bir zevkin babası olmak istemeyen her erkek prezervatif kullanmayı akıl edebilir değil mi. "ten tene değecek" diyorsan sen bilirsin güzel kardeşim.

bir de şu hayallerin peşinden koşma mevzu var.
şu işin ortasını hesaplayamayacak kadar alkollü değilseniz demek istediklerimi anlayacaksınız.

iki insan ele alalım. birisinin hayatının geri kalanı yok, şu anda peşinden koştuğu hayaller dışında bir olayı yok bu kardeşimizin. "amerikaya gidececeğim" diyor gidiyor, "okulu bırakacağım pazarda limon satacağım" diyor satıyor. eyvallah satsın, ama hayatının geri kalan bir anında pişmanlık duymazsa beni siksinler.

diğer insanımızın da hayatının geri kalanından başka tutunacak dalı yok, bugünü yok ibnenin, hep çalış hep çalış. okuldan direk eve gel ders çalış, işten çık eve gel tv izle yat uyu. hayatı sikilmiş bu adamın. bu adam yaşıyor mu, yaşamıyor. ofiste oturduğu sandalyeye adam yokken ceket assak aynı hesaba gelecek kadar hayattan uzak.

oldu mu şimdi. olmadı.

halbuki bir adam okumak istediği kadar okusa, para kazanabilse, arada tatile gidebilse, sosyo ekonomik seviye sahibi olabilse ne şahane olurdu. amsterdama gider ot çeker mala vururdu, ama bilirdi ki dönünce bir hayatı olacak, sonsuza kadar kırmızı fenerli sokakta takılmayacak.

o yüzden kızımız gelip de "baba ben dansöz olucam" dediğinde "iyi hayallerinin peşinden koş aferin kızıma" demiyoruz. hayalleri olan insanlar, neyi, ne zaman, nasıl, ne şekilde, ne ile yapacağını hesaplayamıyor, hayali hemen gerçekleştirebileceğini ve sonsuza kadar mutlu olacağını zannediyorsa dayak istiyordur. o yüzden kızımı döverek sakat bıraktım, dansöz olamasın da okusun diye.

dövmedim kızımı falan, şaka. kızım da yok zaten, prezervatif kullanmıştım.

her neyse, hayal tacirlerine kanmayın ey vatandaşlar. dendiği gibi "tüm inandıklarınız en büyük yalandır". carpe dieme inanan şanssız azınlıktansanız bilin ki o da çok büyük bir yalandır. hayatınızın geri kalanı vardır. bu yüzden kararlar almadan önce düşünün. tanrı diye bir şey varsa, kullanalım diye beyin vermiş, sadece hayal kurmamız için değil.

hayatınız akıp gidiyor. unutma ki yaşanabilecek her türlü hüzün ve mutluluk da akıp gidecektir. on sene önceki sevgililerinin kaçının adını hatırlıyorsun? dünyanın en mutlu insanı olduğun o dakikalar silinmedi mi? galatasarayın uefayı alışını her gün kutluyor muyuz? iddaadan vurduğun parayı yiyip bitirdikten sonra elinde ne kaldı? çocukken babana zorla aldırdığın adidasları bugün de giyebiliyor musun?

o anda mutlu değildin demiyorum. mutluydun ama hayatının geri kalanı da var diyorum.

simyacıda bir amca vardı hani, kristal dükkanı işletiyordu bir cehennemin dibinde. hacca gitme hayali kuruyordu elli yıldır. o adam bilge bir adamdı çünkü hacca bir kere gidince bir daha hayattan o kadar da zevk alamayacağını biliyordu. hayallerini erteleyebilecek kadar erdemliydi. istese yarın giderdi hacca ama gitmiyordu.

çünkü asıl olay "hayalini gerçekleştirmek" ya da "hayallerinin peşinden koşmak" değildir.

yarın ölmeyeceğimizin garantisi yok. bu adam bir gün hacca gideceğinin hayaliyle yaşıyordu. hacca gidemeden ölürse ne kaybetmiş olur? hiç bir şey. öldükten sonra ne hayaller kalır ne zevkler. hayatımızın geçmişi, şu anı ve kalanı vardır. "hayallerimi gerçekleştiremeden ölürüm" diye korkma.

ölüm korkusu gibi bir şey bu, hani ölümün kendisinden değil de ölürken çekilecek acıdan korkar insan, tıpkısı gibi. yarına çıkıp çıkmayacağın belli değil ama ölürsen ne acıların kalır, ne hayallerin, ne mutlulukların. hiç ölmeyecekmiş gibi yaşama, yarın ölecekmiş gibi de yaşama. yirmi yaşında mısın, yirmi yaşındaymış gibi yaşa, gez toz, ortamlara ak vesaire. elli yaşında mısın, kahveye git, yazlığa git cart curt. yetmiş yaşında mısın, ne yaparsan yap. ama takma kafana ölümü.

gerçekleştiremediğim hayaller olursa diye korkuyorsun. korkma, gerçekleştirmişsin, gerçekleştirememişsin, anlık masturbasyonların onlar. ko götüne yani anlayacağın, niye üzülüyorsun ki. iyi bir yaşam sürmeye çalış sadece, yapabileceklerini yap, ama hayallerin için hayatını sikip atma. zaten yetmiş yaşına geldiğinde "keşke amerikaya gitseydim gençliğimde" demezsin, "sikmişim amerikayı" dersin.

anlık yaşıyorsan geçmişten de pişmanlık duyma zaten. sadece o anda yaptıkların vardır. ölümden korkutmaya çalışıyorlar seni, "ölmeden hayallerinin peşinden koş" diyorlar, kanma onlara. bir gün yaparım dersin, gerçekten istiyorsan yaparsın zaten. yapamadıysan sikin taşağın sağolsun, her yanar döner hayalin peşinden koşup maymun olmamışsın, büyük adamsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder