bu başlıkta daha önce de belirttiğim, yarından itibaren gireceğim rejime saatler kalmışken moralim yine de yüksek, içim de huzur dolu.
son kez sıçana kadar yedim. dışarıda yediğimin üzerine evde de ne bulduysam yedim. bir kaç yılda mutasyon geçirerek dört odalı bir mideye sahip olmuş sindirim sistemim bile yediklerimin üstesinden gelemedi. şu anda bilgisayara oturmuş, yediklerimi tekrardan çiğniyorum. geviş getirmem bitince dolapta gördüğüm bir tepsi revaninin yarısını yiyecek, rejime gözlerim arkada kalmadan gireceğim.
yarınki kahvaltım hayalimde canlanıyor. çay, biraz peynir iki dilim kadar ekmek. "doydum mu" sorusunu sormayı kendime yasakladım. zaten ağzım hep dolu olduğundan cevap veremiyordum. bir keresinde kahvaltı bittiğinde saat 1e geliyordu, ben de hazır oturuyorken öğle yemeğini de yiyeyim bari demiştim. artık hepsi geride kalacak, yarından itibaren güneş benim için doğacak.
belki adonis kasım vardır lan, yıllarca göbeğimin altında saklanmış, yüzünü bana göstermemiş pırıl pırıl bir adonis. uyanır uyanmaz mekik çekilir mi? yarın çekmeye başlayacağım, umarım kazı çalışmalarının ardından adonisime kavuşurum. ondan sonra gelsin angelina jolieler, gelsin adonisperver kızlar. şimdi uyuyan bir dev o, göbeğimin altındaki ininde bin yıllık uykusundan uyanmasına saatler kalmış korkunç bir canavar. zamanla olacak, her gün beşer kilo versem altı aya kadar gün yüzüne çıkar herhalde.
ne zamandır kullanmadığım spor ayakkabıma rastladım bugün. ayakkabılıktaydı, "naber" dedim yüz vermedi. beş sene boyunca hiç giymediğim için darılmış zaar. her şey yeniden başlıyor, o ve ben tekrar bir bütün olacağız, ayrı geçen günlerin acısını çıkartacağız. ayak kokumu özlemiştir hergele.
ne kadar şişmanladığımı bugün yeniden fark ettim. sokakta yürüyorduk, arkadaşlardan birisi çekim kuvvetimden etkilenip çevremde dönmeye başladı. güç bela yörüngesinden ayırdım. "olm sen ne kilo almışsın ya" dedi, "boşver onu, galatasaray nasıl da berabere kaldı lan" dedim de konuyu kaynattım. bir kara deliğe benzeyen boğazım ne bulursa yuttuğundan mütevellit bu hallere düşmüştüm. ona efendisinin kim olduğunu gösterme vakti geldi.
içimde yine de bir korku var. insanlar değişimden hoşlanmaz. yarın uyandığımda rejime başlamamam için ancak bir hamamböceğine dönüşmem gerekli. belki de dönüşürüm, sonra mutfağa sızar gene ne bulursam yerim. gayet küçük bir ihtimal ama insan yine de umutlanıyor.
iştahım kapansın diye günlük sigarayı beş pakete çıkartmaya karar verdim. en çok yediğim öğün olan akşam yemeğinde, her lokmadan sonra bir tane sigara yakacağım. küçük oyunlarla öğünlerde az yemek mümkün, mesela öğle yemeğinde de her lokma arasında yüksek sesle makberi okuyacağım. arada yenilen abur cuburlar iptal zaten, arkadaş bisküvi bile ikram etse yemem. onun yerine cebimde salatalık bulunduracağım, canım bir şey çektikçe hart diye bir ısırık alacağım. sulu sulu ooh.
son kez göbeğimle konuştum, "bak" dedim "sana bir çift lafım var. sen mi büyüksün, hayır ben büyüğüm, ben obez kirpi" dedim. "olm ben daha büyüğüm lan" dedi, "kes" dedim, "yarından sonra görürsün el mi yaman bel mi yaman". pek sallamadı açıkçası, yarın kahvaltıda, öğlen ve akşam yemeklerinde görecek ebesinin hörekesini.
yarın büyük gün. bu onurlu mücadelede akıtılan her ter damlası, yenen her eti form, çekilen her mekik kutsaldır. hiç bir şey yemesem bile iki ay kadar hayatta kalabileceğim miktarda yağı hörgücüme depoladığımdan bu savaş çok büyük olacak. belki elim pastalara gidecek, ama son anda onu yemeyip de yerine koyabileceğim iradem mevcut oldukça bu savaş devam edecek.
"freeeedooooooom" amına koyım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder