9 Ekim 2010 Cumartesi

kimseye sarılmadan uyumak

yatak bana bakıyordu ben de yatağa. bu gece üşüyecektim. belki de yatağa girme isteğim artar diye ışığı da kapattım, uykunun beni çağırmasını, ayaklarımın beni yatağa götürmesini bekledim. gözlerim karanlığa alıştı, uykum kaçıyordu. uykum kaçmadan tutmaya çalıştım, "haydi dostum yapabilirsin, sanki ilk defa kimseye sarılmadan uyuyacaksın" diyerek yatağa süzüldüm.

yatak her zamanki gibi huzursuzca gıcırdadı. bu gece duyacağım tek ses bu gıcırdamalar olacaktı o yüzden bu sesi sevmem gerekiyordu. hafifçe hareket ettim, yatak yine gıcırdadı. artık tek yapmam gereken kafamı yastığa koymak ve düşünmemekti. kafamı yastığa koydum, battaniyeyi başımdan aşırdım. daha karanlık olamazdı. gözlerimi yummama gerek yoktu herhalde, gözüm açık uyuyabilir miydim. uykum vardı ama gözlerimi yummadığım her dakika damla damla akıyor gidiyordu. uyku akıyordu, tuzlu bir tadı vardı uykunun.

yatakta hatırı sayılır bir boşluk vardı. rahat rahat yatacaktım lan. hep soluma döner uyurdum, bu gece özgürdüm. sağıma döndüm, kolumu bacağımı olabildiğince uzattım. kalan sağlar bizimdi ama boşluğuma denk geldi, içim ürperdi. yatağın gıcırtıları hiç bu geceki kadar korkunç değildi, yatak inliyordu adeta, karanlığı bile deliyordu gıcırtılar.

böyle olmayacaktı. sırt üstü yattım, gözlerimi tavan olduğunu umut ettiğim yere diktim. sessizliği boğmak adına bir şarkı mırıldanmaya çalıştım. yüreğim gıcırdadı, beni susturdu. kalktım ışığı yaktım. yatak olanca boşluğu ve çirkinliğiyle önümde duruyordu. "durma gözümün önünde siktir git" dedim, gitmedi, taşak geçer gibi gıcırdadı. kendi kendine gıcırdamaya başladığına göre iyice delirmiş olmalıydı.

mutfağa gittim, biraz su içtim. uykum vardı, hani bir daha uyanmayacağınızı düşüneceğiniz kadar çok uykum vardı, hiç bu kadar çok uykuyu bir arada görebileceğinizi sanmıyorum. yatağa tekrar yattım, çitten atlaması için koyunlar çağırdım ama çoktan ağıllarına gitmişler uyuyorlardı. bir girdap gibi dönüyordum yatakta, elimi nereye atsam soğuğu kavrıyordum. tenim yalnızdı, nefesim bu gece kimsenin nefesine uymak zorunda olmadağı için çok düzensizdi.

bir anda "amına koyım, o hıyarın birine sarılmış uyuyordur şimdi" diyerek yataktan zıpkın gibi kalktım. ben burada exorcistle boğuşuyormuş gibi kıvranırken o muhtemelen dibekte kahve dövdürüyordu. ışık yandığı halde karanlık iniyordu... "hassiktir oradan" diyerek karanlığı kovdum, gözlerim kamaştı. hemen nevresim dolabından bir çarşaf aldım. mutfağa gittim, sebzelikteki lahanayı içine koydum, yanına ne kadar domates, limon vs varsa koydum. çarşafı dürdüm, kız kaçırır gibi sırtıma attım, yatağa götürdüm. güzelce yatırdım, üstünü örttüm, birazdan geleceğimi söyleyerek balkona sigara içmeye çıktım.

dumanı keyifle burnumdan çıkarırken içeride beni bekleyen frijit bir manav tezgahına benzeyen yatak arkadaşımı düşünüyordum. keşke akşamdan çıkarsaydım dışarı, dolaptan çıkardığım için hepsi buz gibiydi. minder falan istemiyordum, canlı bir şeylere sarılmam gerekiyordu. o değil de birisi beni bu şekilde uyurken yakalasaydı türkiyenin en orijinal en harbi sapığı sanılacağımı biliyordum. sapık değildim ben, sadece gece gece aklıma hıyarın teki gelmişti.

dolaptaki tüm hıyarları çöpe atıp tekrar odama girdim. ışığı kapattım. çarşafın içindekiler çoktan uyumuştu. bir kenardan fırlamış bir kerevizin yapraklarını usulcacık okşadım. yanlarına uzandım, her zamanki gibi soluma döndüm. yatak buz gibiydi ama birazdan sıcacık olacaktı. yatak küfreder gibi gıcırdıyordu ama bana ninni gibi geliyordu. çarşafa bir öpücük kondurdum ve hayatımdaki en ağır uykularımdan birine daldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder