9 Ekim 2010 Cumartesi

sevgilisi istediği halde sigarayı bırakmayan adam

sevgilimin başı omzumdaydı, terlerimiz birbirine karışıyordu. güneş gözlerini kısmış, ta karşı kıyıdan bize bakarken, karaya vuran dalga seslerine inceden bir rüzgar uğultusu eşlik ediyor, insanın içine oradan hiç kalkmama, hep yan yana bu manzara içinde kalma isteğini aşılıyordu. keyif buydu, şıp şıp dalga sesleri ve arada selam veren vapurlar. iki insan, yan yanayken rahat, böylece otururken huzurlu. ona baktım, ufka baktım. bacak bacak üstüne attım, bir sigara çıkardım, dudaklarımın arasına koyup yaktım, dumanı bir kuş sürüsü gibi uçtu. işte şimdi her şey tastamam olmuştu.

omzumda sinirli bir hareketlenme oldu. başını kaldırmıştı, sigaradan bir nefes daha alarak ufka bakmayı sürdürdüm. ama başını yerine tekrar koymamıştı. merakla ona baktım. yüzünde, ona bakmamı beklediğini belli eden ifadesi, parmaklarımın arasındaki sigarayı süzüyordu. daha önce yanında çok sigara içmiştim, şimdi neden bu kadar rahatsız olduğunu anlamamıştım.

"içme şu pis şeyi" dedi tatlı tatlı. insanları biraz tanıyorsanız, bu ses tonuyla söylenen hiç bir şeyin karşı tarafı mutlu edecek bir şey olmadığını kestirebilirdiniz. gülümseyerek karşı çıktım, "neden içmeyeyim" dedim, parmaklarımın arasındaki şey bana keyif veren bir şeydi, kaç yıllık dostumdu. aynı ses tonuyla konuştuğumuzu anladığında yüzünde masum bir ifade belirdi. insanları biraz olsun tanıyorsanız, böyle bir ifadenin pek hayra alamet olmadığını da kestirebilirdiniz, ısrar, savaş, istediğini kabul ettirme ifadesiydi bu. içimde bir sıkıntı ile gelecek sözlere karşı hazırlandım.

"yürürken nefes nefese kalıyorsun, seni düşündüğümden diyorum bak, içme şu zıkkımı" ilk saldırı gelmişti. gerçekten nefes nefese kalıyordum, yokuş tırmanmak felaket yorucu bir iş oluyordu hatta. sigara zararlıydı, ama sigara içen herkes bu zararları biliyordu artık, nefessiz kalmayı kabul etmiştik. sigaradan bir nefes daha çekerek dumanını koyverdim. leziz bir nefesti bu, nefessiz kalmaya değerdi bu keyfi bilenler için. konuşmadan ona baktım, bakışımı "çok sağlıksız bir şey bu, hatırım için içme" sözleriyle karşıladı. benden istediği şeyin ne kadar büyük bir şey olduğunu anlamıştı kurnaz kadın, artık karşılık olarak hatırını ortaya koyuyordu.

"bırakmak istemiyorum" dedim çünkü bırakmak istemiyordum. açık konuşmuyordu, buna sinirlenmiştim. insanın sağlığını böylesi düşünebilecek insan annesi, babasıydı. sigara içmemi istemeyişinin dumanından, kokusundan kaynaklandığı o kadar belli iken, abuk sabuk tatavalarla isteğini, adeta düşünceli insan imajı yaratarak bana satmaya çalışması dürüstçe değildi.

"ileride kanser olursun aşkım, hem sigara spermleri kalitesizleştiriyormuş" diye göz kırptı. bunları duymazdan gelebilmeyi çok isterdim ama argümanlarının kalitesi düştükçe sinir olmaya başlamıştım. neredeyse, amerikan sigara devlerine paramı akıttığımı falan söyleyecekti. "ya boşver sen kanseri falan, bak martılar uçuyor ne güzel" diye dikkatini dağıtmaya çalıştım. ve o anda patladı. "leş gibi kokuyorsun işte, leş gibi" deminki ses tonundan tabi ki eser yoktu. rahatlamıştım, dürüsttü artık, bencilliğini maskelemiyordu çünkü isteğini o yolla yaptıramayacağını sonunda anlamıştı. "bırakmayacağım" diye kestirip attım, "kaç yıldır içiyorum, oldukça da keyif alıyorum" dedim.

elimi eline aldı, burnuna götürdü, "ellerin bile leş gibi sigara kokuyor, nefesin sigara kokuyor, öpüştüğümüz zaman küllüğü öpüyormuşum gibi hissediyorum" dedi. patır patır aklına gelen her şeyi söylemeye başladı, sigara içmek çok mu gerekliymiş, artık kapalı yerlerde bile yasakmış, insanları rahatsız ediyormuş, sağlığına zarar veriyormuş, o kadar da zor bir şey değilmiş, sanki bana git kendini köprüden at demişmiş, bırakamayanlar iradesizmiş... vaazının bitmesini bekledim ama bitmiyordu, "isteklerin doğrultusunda beni değiştirmeye çalışman bencillik, farkındasın değil mi?" diye böldüm. "senin iyiliğin için diyorum be" diye bağırdı, bu noktadan sonra hala benim iyiliğimi düşünüyor olma mesajı vermeye çalıştığına inanamıyordum, gülünçtü bu. konuşmasına devam etti, sevgilisi sigara içmiyor diye sigarayı bırakan fedakar insanlardan, bacağı kesilen komşularından falan bahsetti. sigaranın sevgili uğruna bırakılmayacak bir şey olduğunu anlamak istemiyordu, sigara kadar değeri olmadığını düşünüp deliriyordu. halbuki o çok değerliydi benim için, ama demek ki karşılıklı saygımız, beklentilerimiz bu noktada çarpışıyordu.

daha fazla tatsızlık yaşamak istemiyordum. "seni değil onu seçiyorum" dedim. çok kızmıştı, "gül gibi ilişkiyi bitiriyorsun, farkında mısın!" dedi küstah ve öfkeden parlayan gözleriyle. "sen başlattın" dedim ve bir sigara yaktım. huzur arıyordum, aradığım şey kesinlikle o değildi. ilişkimiz başladığında da sigara içiyordum, beni o an o halimle kabul etmişti ya da etmiş görünmüştü. şimdi sevmediği özellikleri uninstall etmeye uğraşıyordu. ben buydum, böyle kalacaktım. tatlı bir ses tonuyla konuşup sigarayı bıraktırabileceği, top sakalını kestirebileceği, bazı arkadaşlarıyla görüşmesini yasak edebileceği birini arıyordu o, onun aradığı da ben değildim zaten.

çantasını kaptı hemen, "iradesiz bencil bir zavallısın sen" diyerek ayağa kalktı. kısa süren aşkımızı bir tirad ile noktalamak istiyordu. derin bir nefes aldı ve başladı; "ıssız adammışsın sen, sadece kendini düşünen, değişmekten korkan biriymişsin. erkekler hep böyle bencil zaten, bak kızlar erkekler için neler yapıyor, kilo veriyor, makyaj yapıyor, ağda yapıyor. siz, siz zavallı ıssız adamlar, fedakarlıktan kaçıyorsunuz. aslında sigarayı bırak diye senin iyiliğini istiyorum, yarın bir gün sakat kalacaksın haberin yok, kim bakacak sana o zaman. kendini düşünüyorsun. sigara içme yasağı geldiğinde bile yasağı faşist buldun, sigara içmemek medeniyettir, abidik gubidik savunma yapıyorsun hala sigaraya. mal mal sigarayı savunuyorsun da yatıp kalktığın kızı hiç düşünmüyorsun, kokudan rahatsız oluyor mu, sigarayı sevmiyor mu hiç aklına gelmiyor. şimdi gidiyorum, sen ıssız adam, yalnız kalacaksın, leş gibi kokacaksın ve sigaradan gebereceksin." arkasını döndü, gitti.

gittikten sonra, ıssız adam benzetmesine güldüm açıkçası, beraber izleyeli epey olmuştu halbuki, nereden aklına gelmişti. makyaj yapan kilo veren kızları bunları kendileri için değil sevgilileri için yaptığına kendi de inanıyordu. bir dahaki sevgilime doğrudan "ileride sigara yüzünden bacağım kesilirse, sakat kalırsam, bana bakar mısın?" diye sormaya karar verdim, ileride sakat bir adamla yaşayacak kadar onu sevebilecek birisi olsa fena olmazdı. benim değil de onun bacağı kesilse ben ona bakardım mesela. ya da en başta "sigara içmeme karışacak mısın" diye sormalıydım. sormazsan asla isteklerini söylemezler, köprüyü geçene kadar ses etmeden takılırlardı. açık sözlü olmak güzeldi, çok güzeldi hem de.

neyse gitmişti, rahatlamıştım. güneş karşı kıyıda gözünü tamamen yummuştu. gökte bıraktığı pembelik yavaş yavaş kararırken bir sigara daha yaktım. sevgililer neden karşı tarafın bir şeyini değiştirmeye uğraşıp kavga ederlerdi ki, birini güzelce tanımalı, o haliyle kabul etmeli veya etmeyip bırakmalıydı insan, sonradan maymunluk yapmaya lüzum yoktu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder