her normal insan gibi, küçük yaşlarda hayaller kurmaya başladım. yaşayacağım malikane, çizdiğim spor araba, dizayn ettiğim savaş uçağı, sınıftaki hoşlandığım kızın beni öpmesi, bana verilecek abartı bir harçlık... hayaller için aslında en güzel dönem çocukluk dönemiydi, zira, bilebileceğim dünya o kadar küçüktü ki, hayallere daldığım anda beni sınırlayacak bir akıl olmadan, dizginlere asılacak bir mantık çemberinde körelmeden, imkansız kelimesinin anlamını kavrayamamışken kurduğum en basit hayaller bile, küçük dünyamın sınırlarını fersah fersah aşıyor, bilinmez uçsuz bucaksız bir alemde, tek hükümdar benmişçesine, doya doya gerçeklikten kaçıp, soyut, mutlu bir dünyada sefa sürebiliyordum. dünya ne kadar küçük olursa, o kadar derinlere dalabiliyordum çünkü, o kadar çok aşıyordum dünyanın sınırlarını.
ilk hayal kırıklıklarını da bu dönemde yaşıyorsunuz elbette. bir gün geliyor ki alınması hayalini kurduğun bir oyuncak alınmıyor, hoşlandığın kız senin farkında bile olmuyor. hayal kırıklıklarını, o dönem değerini bilip de layıkıyla biriktiremedim. çünkü, hala şirin bir alemdeydim, elimde tuttuğum dondurma külahını yere düşürdüğümde, elimde yenisi hemen var oluyordu. hayal dondurmasının kıymetini bilemeden büyüyen, yani herkes gibi biriydim. hayaller denizinde dilediğimce yüzebiliyordum ve çocukluğum yavaşça beni terk ediyordu.
insan büyüdükçe hayaller küçülüyor. istediğim bir şeyin alınması için para olması gerektiğini, hoşlandığım kızı öpebilmek için çaba harcamak gerektiğini farkettiğinde insan, hayal dünyasını sarsan bir deprem, hayallerin en özgürlerini yıkıp, yeraltının karanlığına gönderiyordu. ve elbette, babanın süperman olması gerçeğinden uzaklaşma, arkadaşlarının dandik insanlar olduğunu farketmek vesaire, hayal kırıklıkları koleksiyonuna birer birer kaydediliyorlardı. yeni ergen bünyelerde, en güzel hayallerin toza dönüşmesi, aslında gerçek bir hayal kırıklığı koleksiyonu için en olması gereken şeydir. bu dönemde insan hayallere ve hayal kırıklıklarına değer vermeyi bilir. çünkü, yavaş yavaş mantığa sarılmaya başlamıştır, arabaya koşulmuş bir at ne kadar özgürce koşabiliyorsa, o kadar hayal kurabileceğini öğrenir ve tarifi zor bir şok, çocukluk dönemini bitirerek hayatın tatsız bölümünün kapılarını açar.
"hayal kırıklıklarımı biriktirebildim" diyebilmen için, gençlik hayal kırıklıklarını da yaşaman gerekir. güneşin en güzel göründüğü zaman, tam da batmadan önceki kızıllığıdır. hatalarından kolay kolay ders almayan insan, son bir umutla hayaller kurmaya gayret eder ve acıdan doğan bu hayaller, hayatın gerçeklerine karşı tam bir zıtlaşma içerisinde, pek çok kimsenin tutunacağı bir dal olma niteliği taşıyan hayallerdir. üniversite hayali, çevre hayali, aileden beklentiler, hayattan beklentiler. bazı sabahlar gün daha ışımadan yataktan kalkıp da dersaneye gidenler arasında hayal kurmayan yoktur. nitekim, bu dönem hayallere en güçlü yatırımın yapıldığı dönemdir, neticesinde de en paha biçilmez hayal kırıklıkları, teker teker koleksiyona eklenecektir.
"okul biter, iş bulayım, askerlik yapayım, evleneyim, iş kurayım, araba alayım, bu evden çıkıp şurada ev tutayım" gibi ileriki dönem hayaller, büyük hayaller olsa da geçmiş hayaller kadar canlı ve umutlu hayaller değildir. zira mantığa boyun eğen hayalgücü, elindeki imkanları, hayatın sana neler getirebileceğini hesaplar, o ölçüde hayaller kurmana imkan tanır. çocukken hayal etmiş olduğun, aynı insan gibi hareket eden, konuşan robotlar, uçabilen otomobiller, evdeki tüm deterjanları birleştirip üretilecek süper deterjan gibi hayaller, çok eskilerde kalmıştır, hayal kırıklığı koleksiyonunun tozlu arşivlerini açıp onları hatırlayamazsın bile, hatırlasan dahi tanıyamazsın, ne kadar saçmaymış dersin. çocukların kurduğu hayalleri küçük görürsün. hoşlandığın kızın seni öpmediğini, öpmesi için epey yazman, bara götürmen, konsere götürmen, sinemaya götürmen, yemeğe götürmen, aşık etmen vesaire olması gerektiğini bildiğinden aşk hayallerinden bile yorulursun. hayaller kırıldıkça, hayatın acımasız olduğuna, umutların her türlüsünün kirlendiğine hükmedersin.
bir gün, "benim kırık hayallerim ne alemde" diye düşünürsün ve onları hatırlamaya çalışırsın. en küçüklükten, şu ana kadar hayallerin oradadır. can çekişen bir kaç hayalin daha varsa, onlar için de yer hazırlarsın, kırıldıklarında yerleri hazırdır koleksiyonunda. artık daha fazla hayal kurabilecek gücün kalmadığından, sadece geçmişte kurduğun hayallerini anarak gurur duyabilirsin. "eskiden ben neymişim" dersin, "ne hayaller kırdırmışım" dersin. efkarların tamamı, kırılan hayallerden doğar, bu sebepten alınan alkol miktarını hayal edemezsiniz bile. siz artık sadece yaşlı bir koleksiyonersinizdir, yanınıza birileri gelince, sadece eski hayalkırıklıklarınızı anlatabilirsiniz.
hayallere değer vermek önemlidir, sadece kendinizinkine değil, kurulan her türlü hayale önem verilmeli. bir hayal sonsuza kadar var olamaz, ya hemencecik kırılır ve kurutularak koleksiyona eklenir, yahut hayal gerçekleşir ve daha sonra daha büyük bir hayal olarak kırılmak adına şekil değiştirir, büyür. en nadide hayal kırıklıkları da büyümüş büyümüş, sonra bir çatlakla parçalanmaya başlayarak, gözlerinizin önünde tuzla buz olan hayal kırıklıklarıdır. en büyük koleksiyoncuların ellerinde böyle hayalkırıklıkları bulunur, paha biçilemezler ve aslında pek çok kişide benzer hatta aynı hayal kırıklıkları olsa da bunlar kişilere özeldir, herkese gösterilmez, herkese anlatılmaz bunlar, koleksiyoncular kıskançlıkla, bunları kalplerinin en derin köşesine gömerler ve kimseciklere varlıklarını duyurmazlar bile.
gözlemlediğim insanlarda, yeni yeni oluşan hayalleri şimdi gıpta ile izleyebiliyorum. her hayal kırılmaya mahkumdur ama hayal kuran kişiler bunu bilmeden hayallerini büyütmeye uğraşırlar. en sevdiğiniz meyve ne kadar güzel olursa olsun, en güzel hali dalında çiçek olduğu zamandır. meyve olduğu zaman tüm zerafetini yitirerek toprağa düşer. en azından çekirdeklerini doğaya saçar ki, bu tohumlardan büyüyecek bitkiler, tıpkı kendisinin bir zaman olmuş olduğu çiçek gibi nice çiçekler açacak ve bu döngü, güzel ve tatsız bölümleriyle sürekli olarak devam edecek. dünyanın kanunu da bu olsa gerek, sürekli bir döngü, hayaller sayesinde dönen bir dünya, bazen gündüz bazen de gece, aslında pek çok gün ve gece birbirinin aynı olsa da bazı günler özeldir, hep hatırlanırlar. bazı geceler de, ne yazık ki.
evet, o hoşlandığım kız beni öpmedi, artık öpmeyeceğini de biliyorum, koleksiyonumda bir parça oldu sadece.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder